Muhteşem doğa ile içi içe ,bir tarafta dağ ve doğal ortam manzarası, bir tarafta deniz ve sahil, geniş bahçe, kuş sesleri eşliğinde, İnca Boutique olarak Alakart Restoranda’da yemeklerinizi keyifli ve huzurlu bir şekilde yiyebilirsiniz. Birbirinden lezzetli menüler, doğal bir ortamda sizleri bekliyor.
Doğası bozulmamış bakir bir ortamda yemek yiyin.
İnca Boutique Alakart Restoran’da ister eşinizle ,ister arkadaşlarınızla, ister grupla veya ailenizle doğanın muhteşem görüntüsü eşliğinde yemeklerinizin tadını çıkarın.
Eski çağlarda lokantalar yerine hanlar ve tavernalar kullanılmaktaydı ve bunlar genellikle yolculuk yapmakta olanlar için kurulmuşlardı.
Çin’de de benzerleri kurulmuş olmasına rağmen; günümüz restoranları, işletmelerin sipariş üzerine yemek hazırlama ve satma işine girmesiyle, 18. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkmıştır.
Osmanlılarda halka yemek hizmeti sunan aşevleri ve imaretler bulunuyordu. Aşevleri, İmparatorluğun son döneminde ortaya çıkacak olan batı tarzı lokantaların öncüsü olarak görülebilirse de, genellikle beslenme amacıyla gidilen bu mekanlar, değişik lezzet tatmak için gidilen lokantalardan farklıydı.
Restaurant Tarihi Bugünkü anlamına gelene kadar “restoran” kelimesi tıbbi bir terim olarak kullanılıyor, vücuda sağlık ve güç veren et suyunu ifade ediyordu.
Birçok kaynak bu tariften hareketle Paris’te 1765 yılında Baulenger adlı kişinin açtığı dükkanında müşterilerine ağır ateşte, beyaz sosta pişmiş koyun bacağından yaptığı çorbayı sunduğunu söylemektedir.
Boulanger, yemeğinin insan sağlığı için tazeleyici ve yenileyici olduğunu iddia ediyordu. Bu bakımdan söz konusu çorba, müşterileri için onaran, düzelten bir ilaç gibiydi.
Boulanger, işletmesine de isim olarak yenileyen, tazelik ve güç veren anlamında kullanılan “restaurar” fiilinden gelen “restaurant”ı uygun gördü.
İlk restorancılar buradan anlaşılacağı gibi kendilerini tıp ve aşçılık arasında bir yerde konumlandırdılar.
Bir simyacı güğümünde “restoran” pişirirken beraber hareket eden aşçılık ve tıp, bir süre sonra yavaş yavaş birbirinden ayrıldı.
Çok eski dönemden beri gelen bir anlayıştı, yemek ve tıbbın birlikte anılması.
Ancak doktorlar, zamanla kendi bilimsel bilgilerinde daha uzmanlaşarak, zaten çok memnun olmadıkları restorancılardan ve yemekten uzaklaştılar.
Ve zaman zaman restoranlarda yenen akşam yemeğini, sağlığa zararlı ve mideyi yoran bir eylem olduğu yönünde aşçıları ve restoranları eleştirdiler.
Boulenger’in bu restoran açma girişimi, aşçılar ve kebapçılar ile ızgaracılar gibi (chain de traiteurs, chain de rotiiseurs) meslek kuruluşlarının tepkisini çekti ve bu kuruluşlar Boulenger’i kendi meslek kuruluşlarına üye olmadığı ve ruhsatsız olarak yemek ürettiği gerekçesiyle mahkemeye verdiler.
Bazı kaynaklar Baulenger’ın bu mahkemeyi kazandığını söylemektedir.
Kazansın ya da kazanmasın Boulanger ve onun gibi ilk restorancılar birçok konuda ilklere imza attılar.
Bir tas şifalı çorbadan kamu mekanlarına “Restoran”ın kısa tarihi Gökhan Dökmeoğlu tarafından yazıldı.
Restoranların şifalı et suyu vermeleri Fransa’da birkaç on yıl sürdü. Bu restoranlar kuruluşları gereği genelde rahatsızlıkları ya da bünyelerinden dolayı akşam yemeği yiyemeyen kişiler için faydalı, güç ve canlılık veren yiyecekler yani “restoran” sunuyorlardı.
Bu bakımdan bu işletmeler yemek yemekten çok “restoran yudumlanan” yerlerdi.
Kişiye özgü masaları, isteğe göre değişik zamanda gidilebilme özelliklerinden dolayı dönemin taverna ve hanlarından çok farklı idiler ancak hala bugünkü restoran kavramından çok uzaktaydılar “Restoranlar”; sağlıklı et suları şehir yaşamında yerini alıyor.
Et suyu ile yapılmış çorba veren bu işletmelerin bugünkü anlamda restoran kavramına ulaşmaları sadece birkaç on yıl aldı.
O dönemde bir almanak çıkaran ve 1766’da da bir restoran açan Mathurin Roze de Chantoiseau, almanağında restoranlara çok geniş yer verdi.